Türkiye’nin hayatta kalma iradesi bu sınavı geçti
Değişiminin öncüsü ve örgütü CHP olabilir mi? - Zenginler kerizlenmeye programlı - Kadınlar yüksek topuk giymese olur mu?
Onur Günal’ın çektiği fotoğraf 31 Mart ve 23 Haziran’ı güzel sembolize ediyor
Rejimi tepetaklak götürecek süreç İmamoğlu’nun yeniden ve çok daha büyük bir farkla kazanmasıyla başlamış görünüyor
YSK seçimin tekrarlanacağını duyurduğunda ben de Nişanyan’la aynı fikirdeydim.
Erdoğan’ın sağlam ve inandırıcı bir oyun planı olmasa tekrar yenilmeyi göze alabilir miydi gerçekten?
Yeniden seçim yapılır ve İmamoğlu tekrar seçilirse rejimin tepetaklak geleceği yeterince açık değil mi? Böyle bir riski alır mı? Alabilir mi? Belli ki hakim olduğuna inandığı bir oyun planı var.
Oysa ortada oyun planı falan yokmuş. Var sananlar, ben dahil yanıldık. Ama rejimi tepetaklak götürecek sürecin İmamoğlu’nun yeniden ve çok daha büyük bir farkla kazanmasıyla başladığı üzerine hemfikiriz herhalde?
AKP dibe vuruyor
BBC Türkçe Fatih'te İmamoğlu' nun kazanmasının ardından Fatih sokaklarına çıkmış. AKP müşahidi olan bir han’fendi bu büyük mağlubiyetin ardından diyor ki
hiç kimsenin sahip olamadıklarına sahip olduk ama şimdi neredeyiz? Dibe gideceğiz.
İktidarın ve seçmenlerinin tüm korkularının en kısa özeti bu olsa gerek.
Bu rejim değişiminin öncüsü ve örgütü CHP olabilir
Atılgan Bayar ve Cemalettin Taşçı’nın Youtube söyleşisini izledim.
Ankara’da Mahsun Yavaş’ın yaptığı hızlı ve iyi başlangıcın üzerine (ASKİ Genel Müdürlüğünün düzenlediği Çelik Boru Alım İhalesini 160 bin kişi internetten canlı olarak izledi) İstanbul’da İmamoğlu’nun zaferini koyarsak, CHP’nin eskimiş lideri Kılıçdaroğlu’na rağmen hem kendisi hem de Türkiye’nin değişimi için umut vaadedebileceği üzerine konuştular.
Taşçı, eskimiş bir oyun kurucu olarak nitelendirdiği Kılıçdaroğlu’nun, partisi ile birlikte rüzgarı arkasına almış olmasına rağmen CHP’yi ve Türkiye’yi geleceğe taşıyacağından şüphe ettiğini düşünüyor.
Türkiye ve CHP için olumlu, umut vaadeden tespitlerin yapıldığı bu söyleşide CHP’nin birbirinden farklı adaylarla farklı bölgelerden kazandığı başarıların parti içinde bu farklılıklardan rahatsız olanların kendi kendilerini tasfiye etmesiyle sonuçlanabileceği ihtimali üzerine duruldu.
Atatürk, Atatürkçülük ve CHP’den başka Doğu ve Batı kültürlerinde ‘devlet’in ne anlama geldiği üzerine yapılan tespitler değerliydi. Söyleşenler, Batı kültüründe devletin statükocu, Doğu’da ise ‘değişmeci, değişen, değiştiren’ olması üzerine örnekler verdiler.
Atılgan Bayar’ın ‘‘savaşlardan galip çıkanlar, mağlup ettiklerine dönüşürler’’ tespiti de söyleşide aklımda kalanlar arasındaydı. Bayar bu örneği Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nın Batılı devletlere karşı vermesini ve sonrasında kurulan Cumhuriyet’in Batı’yı örnek alması ile örneklendirdi. Ancak ben şimdi buraya kısa özet geçerken aklıma ister istemez
acaba İmamoğlu ona oy veren muhalefetin kendisinden beklediklerini karşılayabilecek mi, yoksa mağlup ettiklerine mi dönüşecek
sorusu da geldi.
İstanbul’da trafik yoğunluğu azalmakta
diyor Navigasyon uygulamalarıyla bilinen TomTom.
Bu bilgi, şehrin ulaşım sorununun kısmen de olsa çözüldüğüne işaretten çok ekonomik krizin bir göstergesi olarak görülmeli diyenler çoğunlukta.
Peki bu seçim ekonomiye derman olacak mı?
Hiç de öyle görünmüyor.
Hatta tam tersine, daha popülist ve de maceracı politika seçeneklerine uzanma çabası da olasıdır.
diyor ekonomist Uğur Gürses yazısında.
800 bine yakın, 9 puanlık oy farkı siyasi olarak "fay kırılması” demek. Oy kaybı sıradan bir kayıp değil; bugün genel seçim olsa küçük ortağı ile bile tek başına çıtayı geçemeyecek bir iktidar demek. Bu tablo içinde de reform gibi acıtıcı, harcama kısıcı ya da sıkılaşmış bir para politikasına dayanacak bir ekonomik program yürütülmesi mümkün görünmüyor.
Türkiye niçin S-400 almak istiyor? Bunun Sonuçları Ne Olur?
Silah, savaş, posta koyma, tehdit, inat biraz erkek işi oluyor haliyle. Bu yüzden sosyal medya bir anda S-400 uzmanları ile doldu. Hani diyorlar ya; çorap, taşak ve testosteron koktu bu mesele hemen. Açıkcası bu haliyle oldukça can sıkıcı bir konuya dönüştüğü için takibi de zor olmuştur pek çok kişi için. Meseleye ferahlatıcı ve sade bir toparlama sosyal medyanın yeni mecrasından geldi.
Daktilo1984, akademisyenlerin görüşlerine yer verdi.
Olay marketten sebze seçmek gibi füze beğenmek değil. Hangi uluslararası müttefikleri tercih ediyorsunuz, mesele o. S-400 alarak Türkiye Rusya’yı tercih ediyor. Rusya komşu ve müttefiklerinin toprak bütünlüğüne saygı göstermeyen bir güç. Hemen her komşusundan bir parça toprak kopardı, minik, güya özerk cumhuriyetçikler yarattı. Bakınız Gürcistan’dan Osetya’yı kopardı, Moldova’da Transdinyester, Ukrayna’dan Kırım ve doğusundaki koca bir bölge… İşte Rusya müttefiklerine bunu yapıyor. Türkiye’de şimdi bu müttefik cephesine katılmak için heves içerisinde. Bu heveskarlar ya tarih bilmiyor, ya Rusya bilmiyor, ya da ikisini de bilmiyor.
Evren Çelik Wiltse
İnsan kaçakçıları illegal göçmenleri İtalya’ya nasıl taşıyor
Frontex (Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İşbirliği Ajansı) bir video yayımladı. İnsan kaçakçıları büyük bir tekne ile göçmenleri İtalya açıklarına taşıyor. Daha sonra kaçakçılar teknelerindeki göçmenleri, arkalarında boş olarak çektikleri çok daha küçük bir tekneye aktarıyorlar. Büyük kaçakçı teknesi tekrar yeni yolcular getirmek üzere güneye hareketlenirken küçük tekne ise çoğunluğu can yeleği taşımayan göçmenleri İtalya’ya çıkartmak üzere yolun geri kalan kısmını katedecek. Videoda, Bangladeş, Fas ve Libya’dan gelen 81 illegal göçmen var.
Avrupa’ya ulaşmak kaç para?
Europol’a göre ortalama bir göçmen 3 ila 5 bin euro ödüyor insan kaçakçılarına.
Human traffickers charge 18 euros ($21) to try to scale the border fences, 200-700 euros to join a packed boat to cross the narrow Strait of Gibraltar separating Spain from Morocco by just 15 kilometres (nine miles) at its narrowest point, or up to 5,000 euros to make the trip by jet ski, according to Spanish police.
Europol estimates migrants pay on average €3,000-5,000 for a complete trip to Europe.
Lüks sınıfta seyahat etmek isterseniz onun fiyatı farklı.
6 kişilik Afgan aile İtalya’ya varmak için 96,000 dolar ödedi diye yazmış New York Times. Bu kadar parayı ödeyebilenlerin “en çaresizler” olduklarından ben o kadar emin değilim.
Cesedi Bodrum kıyılarına vuran ve ikonik bir fotoğrafla ölümsüzleşen Alan Kurdi’nin babası 7 bin euro ödemişti kaçakçılara. Türkiye’de kaç milyon kişinin yastık altında o kadar parası vardır? Bence en az 20 milyon kişinin 7 bin eurosu yoktur. Batı’ya kaçabilenler, imkânları olanlar. Savaştan veya fakirlikten en fazla zararı görenler değil. Onlar Birleşmiş Milletler Mülteci Kamplarında feci şartlarda yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü Batılı ülkelerin kaynakları Avrupa’ya varabilen nispeten hali iyi göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılamaya harcanıyor.
Göçmenlerden söz etmişken, akla Trump’ın gelmemesi imkânsız
Bedava bilgi, kitap ve kurs dağıtan ve aynı zamanda kışkırtıcı fikirleri gündeme getirdiğini iddia eden Open Culture adlı sosyal medya hesabı (ki bence herkes ne söylüyorsa onlar da onu söylüyor), bakması son derece eğlenceli fakat popülizme hizmet etmekten başka vazifesi olmayan, Orange Man Bad (Portakal saçlı adam öcü, böööö) temalı bir görsel hazırlamış.
Bu paylaşımın hemen ardından Trump yönetiminin ülkeye giren illegal göçmenleri yerleştirdirdikleri kampları Nazilerin toplama kamplarına benzeten bir yazıyı paylaşıyor Open Culture.
Yani Afrika’dan Latin Amerika’ya ve oradan da Meksika üzerinden ABD’ye geçmeye çalışan insanların tüm bu zahmeti toplama kamplarına katılabilmek için çektikleri iddiası var burada. Gerçekten ilginç.
Batı kamuoyunda hiçbir meselenin artık kendi başına bilgiler ve verilerle tartışılamadığına bir örnek daha. Her sorun, kutuplardan oluşan bir kültür savaşına indirgenmiş. Mesela Open Culture hesabını ilk defa duyan biriyseniz bile sadece yukardaki bilgilerden yola çıkarak aynı sitenin feminizm, veganlık ve iklim konuları üzerine hangi politikaları desteklediğini tahmin edebilirsiniz.
Et yiyenler lanetlenecek
Et yemeyen ünlüler öne çıkarılacak
Ve feminizm
Ve daha nice benzer konular siyah-beyaz ve iyi-kötü dikotomisi üzerinden işlenecek. Ama sadece bu kesimin karşına alıp mücadele ettiği şeyin adı popülizm olacak. Çok, ama çok enteresan.
Kadınlar Dünya Futbol Şampiyonası nasıl gidiyor?
Büyük ihtimalle bilemezsiniz bunu. Çünkü bahseden yok. Sosyal medyayı biraz kurcaladım. Birkaç hesap paylaşım yapmış ama bu paylaşımlar neredeyse hiç ilgi görmemiş. Yazık. Çünkü ben telefonumdaki kotalı internetimden hiç yoksa 20 maçın özetini seyrettim. Arada çok güzel ve futbolu seven insanlara zevk verecek enstantaneler vardı.
Kadın futboluna kadınların pek ilgi göstermediğinden bahsetmiştim daha önce. Ve ilgi gösteren azınlığı da erkeklerin domine etmesine dikkat çekmiştim. Kural bozulmadı.
Hatta profilinde Şefaat Ya Allah yazan erkek bir kullanıcıyı dahi kadın futbolunu yaymaya çalışırken görebilmek mümkün.
Şunu belirtmem lazım ki eğer yapacağınız paylaşım sitemkârsa biraz ilgi çekiyor. Yani düz futboldan bahsetmeyeceksiniz.
Haksızlıklar, ayrımcılık, ezen ve ezilen katmanız lazım anlatınıza. David olacak. Goliath olacak. Rocky Balboa yediği yumruklara rağmen düşmeyecek ve herkes her şey bitti dediği anda şansı az olan, haksızlığa uğrayan kazanacak. Kısaca, iyi bir hikâye lazım.
Aklıma takıldı, acaba turnuvanın başlamasını yine sitemkâr bir tonla haber veren 5Harfliler hesabı aradan geçen zamanda herhangi bir kadın futbolu paylaşımı yaptı mı?
Baktım. Yapmamış.
Peki 5Harfliler’in o paylaşımını RT’leyip layklayan kullanıcılar kadın futboluna dair bir şey paylaşmışlar mı?
Bunun da cevabı hayır. Paylaşmamışlar.
Hatta o paylaşımı RT’leyenlerden biri de profilinde Turkish Association of Sport and Physical Activity for Women yazan Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri’nden Canan Koca. Koca’nın Dünya Kadınlar Futbol Şampiyonası’na dair tek bir paylaşımı yok.
Bu yüzden hem seyircilikte hem de yorumculukta meydan, iyi niyetli veya seksist olsun, erkeklere kalıyor.
Türkiye'de kadın futbolu: Bir var olma mücadelesi
Alp Çolak & İlkay Barboros ve Merve Yenidünya’nın Goal Türkiye için hazırladığı üç bölümlük bir araştırma yazısı bu. Belli emek verilmiş bir araştırma ama sosyal medyada pek ses bulmamış maalesef.
Geçen hafta arada kaynadı fakat not aldığım haberlerden biri de
Demet Akalın’ın Çeşme’de 4 kişilik kahvaltıya 300 lira vermekten şikayet etmesiydi
Evet Demet’cim, ünlüsün diye kazıklanıyorsun. Ama sana özel bir muamele değil bu. Nassim Nicholas Taleb’in güzel bir yazısı var tam da bu konu üzerine
Zenginseniz artık siz değil, satıcılar belirler ihtiyaçlarınızı
diyor ve İnsanlar zengin olduklarında kendi hayatları üzerindeki tercih haklarını kaybederler diyor Taleb ‘‘Only The Rich Are Poisoned: The Preference of Others’’ başlıklı yazısında.
Zenginler çoğunlukla onları kandıranlardan daha zengin oldukları için, toplumda hiç kimse zenginlerin bu trajedisini dile getirmeyecektir
diye de ekliyor. Yani sahtekarlara (veya kurnazlara diyelim) fakir olmaları ve zenginlerden çalmaları şartıyla müsamaha gösteriyoruz.
Hazır yeri gelmişken size İstanbul’da kahvaltı edebileceğiniz güzel bir mekan tavsiye edeyim.
Cihangir’de Cuppa. Temiz, lezzetli, güleryüzlü. Abartısız ve insan gibi yerseniz iki kişi 70-80 liraya çıkmanız mümkün.
Instagram’da bu hafta yüksek topuklu ayakkabılar var
Şappıdı şuppudu düz terlik giyme sezonu açıldı. Kimsenin gevşememesi için sosyal normları ve beklentileri daha da kuvvetle empoze etmeliyiz.
Bu, bir çift Christian Louboutin. Müthiş kullanışsız olmakla beraber sadizm ve mazoşizm soslu bir baştan çıkarma aracı olduğu intibaını hemen uyandırıyor. Altına da şöyle bir not düşülmüş.
Yüksek topuklu ayakkabılar, kadınların eş bulmak (ayartmak) için kullandıkları araçlardır. Bir kadın yüksek topuklu ayakkabı giymemeyi seçebilir. Ancak bunun bedelini, yüksek topuk kullanan kadınlarla yaptığı yarışta dezavantajlı duruma düşmekle ödeyecektir.
Cuma günü tekrar buluşmak üzere.