Kutsal Annelik Üzerine
Her anneler günü geldiğinde tekrarlanmasına alıştığımız o klasik, cahilleri azarlayarak eğitme işini bu sene Feminizm Türkiye Twitter hesabı üstlenmişti gördüysen. Niyeyse tweet dizinini daha sonra silmiş. Güzel RT ve fav almıştı oysa. Neyse ki bir kenara kelimesi kelimesine not etmiştim. Kaçırdıysan aktarayım sana da:
Anneler günü, kadın olmanın anne olmak üzerinden değer gören bir kuruma dönüştürülmesine hizmet etmektedir. Anneler günü maalesef ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde kadın düşmanı, cinsiyetçi ve ötekileştirici bir karaktere sahiptir.
Annelik kutsaldır yalanına karnımız tok! Çocuğu olmayan kadınların eksik ilan edilmesini sağlar. Anneler günü, annesiz çocuklar için de ayrımcılığın yeniden doğduğu bir gündür. Anneler günü, kadını anne olmak üzerinden kutsadığı, anlamlı kıldığı için erkek egemen ideolojinin yeniden üretilmesine hizmet eder. Burada kutsal olan kadın değil, annedir. Doğurgan olmaktır.
Ajitasyonsa, okey. Ama hiç ipe sapa geliyor mu allahaşkına?
İzin ver, çok basit kavranacak ve tartışmasız, net bir gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyayım:
Amazon ormanlarındaki kabilelerden Japonya’ya kadar istediğin bir halkı, uygarlığı seç. Bu insan topluluğu 21. yüzyıla kadar kendi tecrübelerini ve diğer kültürlerden farklılıklarını nesillerden nesillere aktararak gelebilmiş olsun. Bu çok büyük bir başarıdır. Ve göreceksin ki, bu toplulukların bugün varolmayan diğer topluluklardan farkı, sadece ve sadece iki temel şeyi onlardan daha iyi yapabilmiş olmalarına bağlıydı.
Düşmanlarına karşı kendilerini savunabilmiş olmak. Güçlü olmak, güçlü kalmak.
Kabilenin, aşiretin, milletin üye sayısını kritik eşiğin altına düşürmemek. Neslin devamını sağlamak.
İşte başarıyla kotarılması gereken bu iki temel görevin birincisi erkeklerin, ikincisi ise kadınlarındır.
Böyle tak diye söyleyince belki tadın kaçtı. Özür dilerim. Bir anda görev deyince başın dönmüş, gözlerin kararmış olabilir. Pardonnez moi, chéri. Bana da oluyor bazen. Görevlerden ve sorumluluklardan değil, sadece haklardan bahsedilen bir devrin çocuklarıyız senle ben. Ondan.
Fakat hiç değilse dağıtılan rollerimizi beğenmediğimizde başkalarıyla değiştirebilmeliydik kolayca. Biraz burada sıkıntı yaşıyoruz. Kas yapısı, vücudun yağ bağlamaya müsait oluşu kadınlara biraz dezavantaj getirir mutlaka. Ama zaman zaman erkeklerden daha kaslı ve az yağlı kadınlara rastlandığı da vâki. Hepsi değilse de bir kısmı askere gidebilir. İsrail dışında pek yaygın değil yine de…
Uzun lafın kısası, erkeğin yapabildiği her şeyi yapabiliyor kadınlar. Çoğu zaman yapmayı pek tercih etmiyorlarsa da… Maden işçilerinin yarısı kadın olsun demiyorlar mesela. Hiç duymadım. Klasik rollerimizi değiş tokuş edebiliyoruz diyelim ama yine de. Bir ölçüde. Teoride en azından. İlerledik. İlericiyiz biz.
Lâkin burada taşa yazılmış ve silinmesi mümkün olmayan tek şey, sadece kadının rahmi olduğu gerçeği. Erkeklerde yok. Çocuk doğuramıyor onlar.
Takdir edersin ki erkeklerden ölmelerini, kadınlardan da hayatlarını sidikli, sümüklü, boklu bir insan yavrusuna adamalarını istemek çok şey. Feminizm Türkiye ile hemfikirim. Gerçekten çok şey isteniyor. Fakat tam da bu yüzden bu görevlere kutsallık atfetmeliyiz sanki. Yoksa kim yapacak bu işleri öyle bedavadan, canım cicimle?
Dikkat edersen atfetmeliyiz derken senle beni bir kenara ayırdım. Biz dedim. Marjinal bir grubuz. Azınlığız. Allahtan. Çünkü herkes bizim gibi olsa… Biz olmazdık. Toplumun en bencil kesimiyiz biz. Çoğumuz anne değil. Olmayı da düşünmüyor. Kedi annesiyiz onun yerine. Ben de mesela askerlikten yırttım. Yırttım derken, 3 hafta bedelliyle. Para ödedim para. Vardı para, euro, cayır cayır saydım. Tak tak tak… Hayatımın en kötü 3 haftasıydı. Çoğu erkek normal, uzun gidiyormuş ama. Mecbur. 18 ay gidiyorlarmış. Gidenlerin azımsanmayacak bir kısmı tabutta geri dönüyor. Normalde barış zamanı beşer onar ölüyor askerler. İşte her gün tv’de haberlerde söyledikleri gibi. İyisi bu. Çünkü savaş çıktı mı biner biner ölüyoruz. Ölüyorlar yani. Onlar… Başkaları…
Normalde günlerim bu tip şeyleri düşünmeden, şen ve şakrak geçer. Ama şimdi şuraya yazınca biraz utandım. Utanmasına utandım da, yine de kendimi ölüme atacak kadar değil. Ölünmese bile kışlada 18 ay kalınır mı ya? Sen de memelerini sütle doldurup damarlı damarlı şişirmeyeceksin belli ki. Kocaman bir karnı 9 ay taşımayacaksın. Kedi anneliği, patriyarka, sosyalizm… Aynen devam. Böyle sıkarsan 40 sene gider zaten. Ondan sonra da… Malum… Rahim kurur, dert biter. Kimse sormaz napacaksın edeceksin diye. İşte durum böyle. O yüzden o cahil normal insanlardan yüklendikleri angaryaların kutsallığını esirgemeyelim bari derim ben. Bırak kutsal olsun yaptıkları iş. Çaktırma enayilere. Bu işleri kutsal mutsal diye pompalamazsan zaman gelir, o angaryalar seninle benim üzerime kalır. Akıllı ol. Birileri yapacak. İlla yapılacak bu işler yani. O yüzden hiç değilse şımarık ve yüzsüz olmayalım derim ben. Sessiz kal yani. Kes sesini.