Arada bir benden sorulan bir hikaye var: Alije Bajramovic
Beni eskiden beri bilenler hatırlayacaktır bu hikayeyi. Zaman zaman soranlar da oluyor; “nerede bulabiliriz, niye sildin internetlerden?’’
Niye sildiğimi bilmiyorum. Ama şimdi burada işte. Bu güzel cuma gününde kafanızı dağıtmaya yardımcı olabilir. Fakat önce hikayenin arka planına dair bazı bilgiler vermem lazım.
Bugün de sahip olduğumuz dertlerin bir kısmının kökü ta o zamanlara ulaşır. Aslına bakarsak bu dertlerin kökeni daha da eski tabii de…
Türkiye’de iktidar ve onun sansür aygıtları 2000’lerin ilk yarısında internete ve onun getirdiği özgürlüklere hazırlıksız yakalanmış, ancak sonradan bu eksikliklerin telafisi için kararlı ve hızlı adımlar atılmaya başlanmıştı
Uygulamaya alınacak yeni bir internet filtresinden bahsediliyordu. Filtre, iç ve dış siyasete dair endişelere dayandırılmayacak, toplum ahlakı ve çocuklar bahane edilerek uygulanacaktı. Bu filtreye iktidarın sakıncalı gördüğü muzır kelimeler kaydedilecek, bu kelimeler internette herhangi bir içerikte geçerse o içerik otomatik olarak sansürlenecekti. O aralar sakıncalı kelimelerin listeleri basına da düşüyordu. Popo, seks shop, lolita, dildo, meme, kudur, ateşli, 31 gibi kelimelerin geçtiği yazıların peşindeydiler.
Bu arada 15 Mayıs 2011’de İstanbul’da geniş katılımlı bir internetime dokunma yürüyüşü yapıldı. İktidar bu yürüyüşü, katılım ve destekçileri de dahil olmak üzere yazıcı (printer) üreten yabancı firmalar ve seks şoplar lobisi tarafından finanse edilmekle suçlandı. Ciddi olmadığımı düşünebilirsiniz ama çok ciddiyim. Zamanın gazetelerinde yetkililerin ağızlarından çıkan demeçlerde var bunlar, bakabilirsiniz.
O dönemlerde internette ifade özgürlüğünü savunan insanlar Sansüre Sansür adlı bir oluşumun şemsiyesi altında toplanıyordu. Sansüre Sansür, sansüre karşı farkındalık yaratmak amacıyla bir hikaye yarışması açtı. Yarışmaya gönderilecek hikayelerde aranan şart ise içlerinde sansüre takılacak kelimeleri barındırmalarıydı. Biraz sonra okuyacağınız hikayede zorlama, abartılı ve saçma şeyler bulabilirsiniz. Bu yüzdendir. Öte yandan bir hikayede bunlar zaten olmalı. Adı üzerinde: Hikaye.
Bu hikaye yaşanmış olabilir. Yaşanmamış da olabilir. Her iki halde de okuyamamanız gerekiyordu. Ama okuyabiliyorsunuz. Şimdilik. Belki yakın bir gelecekte okuyamayacaksınız. Çünkü çocuklar. Çocuklarımız…
Alije Bajramovic
Sabahın erken saatlerinin ıslak havasını ciğerlerine çekmek için yatak odasının penceresini açtı Alije. Adriyatik denizinden gelen tuzlu su ve kum kokusu genç kadının ciğerlerini doldurdukça göğüs kafesi ile beraber hamileliğinin üçüncü üç aylık döneminde dolmaya başlayan sütlü göğüsleri de inip kalktı.
Üzerine ağaç kökleri gibi yayılmış mavi damarların kapladığı iri, şişkin ve beyaz göğüslerini şöyle bir avuçladı. Kahverengi uçlarını hafifçe sıktı. Sütün gelmesi gecikmedi… Sol elinin ıslanan baş ve işaret parmağını dudaklarına götürdü. Sütünün tadına baktı. Pencerenden beri esen hafif rüzgarın, önü açık sabahlığından geçip kasıklarını doldurması hoşuna gitti.
”Yenge! Ben okula gidiyordum…”
Sabahlığının önünü telaşla ilikleyerek sesin geldiği yöne döndü Alije Bajramovic. Sırtında çantasıyla yatak odasının kapısına yaslanmış erkek çocuğuna şöyle bir baktı.
”Ne kadar zamandır orada dikiliyorsun?”
Çocuk başını yere eğdi,
”Hadi akşama görüşürüz”
Oğlan, bunu dedikten sonra sokağa açılan kapıya seyirtti. Alije arkasından bağırdı.
”Bugün Cuma! Ağabeyin akşama erken gelir. Ondan sonraya kalayım deme sakın!”
Alije hanım, Bajramovic soyadını almadan önce de köklü bir aileye mensuptu. Türkiye’den tekrar geriye, anavatanları olan Arnavutluk’a göçmüşlerdi ailece. Türkiye’deyken çocukluk yılları Tekirdağ’da geçmişti. Hatta bir söylentiye göre aile mensuplarından biri zamanında Türkiye’de bakanlık yapmış bir kadındı. Alije’nin de ismini akrabası olan bu kadından aldığı aile eşrafı tarafından sık sık dile getirilirdi.
Doğu’daki bu büyük ülke, içine düştüğü Avrupalı olma sevdası yüzünden ahlaki çöküntüye uğramış, buna iç ve dış mihrakların kışkırtması da eklenince köklü cumhuriyetin yıkılması kaçınılmaz olmuştu. Büyük yıkımın kıvılcımını çakan ve tarihe 15 Mayıs olayları diye geçen günü çok iyi hatırlıyordu Alije.
İnternetteki seks shop sahiplerinin kışkırtmasıyla bu sitelerde serbestçe satılan azdırıcıları içip sapıtan bir grup aşağılık insan müsveddesi, ellerine geçirdikleri butt plug’larla Tekirdağ Lolita Endüstri Kız Meslek Lisesi’ni basarak teen lise kızlarını oral seks orjisine zorlamış, öğretmenler de butt plug’lara oturtularak failatün failün okutulmuştu.
Ülkedeki iç karışıklık, ahlaki çöküntü ve 15 mayıs olaylarında Lolita Kız Meslek Lisesi öğrencisi olarak Alije’nin yaşadığı travma, tüm aileyi ata topraklarına, Arnavutluk’a geri dönüşe zorlarken, Alije’nin genç kız kalbi, saf bir aşkın ancak ahlakı yüksek, dışardan gelen kötülüklere kapalı, kahramanlarla dolu bir ülkede yaşanabileceğini ümidini taşıyordu.
Liseyi Tiran’da bitiren Alije, hayatının erkeğini bulmak için çok beklemedi.
Tiran’da her yıl yapılan popo güzeli yarışmasını iki defa üst üste kazanan ve ateşli bir genç kızın fantezilerini süsleyebilecek kadar çekici olan Haydar Kudur Bajramovic, ne yazık ki göt yarışmalarında olduğu ölçüde iş hayatında başarılı değildi. Parti’yle olan yakın ilişkileri sayesinde kurma iznini aldığı AlbanTube projesi, içine devlet arşivinden kullanılabilecek yalnızca 2744 Enver Hoca videosu bulunabilmesinden ötürü başlamadan bitmiş, ülkenin yönetmeliklere ve mevzuata uygun, ”güvenli” tek seks shop’unu açtığında ise satmak için yatak odasındaki komodinin üzerinde ayva göbeklerin ve karpuz göğüslerin üzerinden döl kurulamakta kullanılacak tuvalet kağıdından başka bir şey ithal edilememesi sebebiyle kısa zamanda kepenkleri indirmişti. Haydar Kudur, seks shop’ta satılacak ürünlere dair kuralların biraz esnetilmesi için Parti’ye başvurduğunda kendisine Türkiye’deki 15 Mayıs olayları örnek gösterilerek çocukların güvenliği için bu kararların alındığı söylenmişti.
İki başarısız ticari girişimden sonra her erkeğin düşebileceği ”para kazanamıyorum, erkeklik gururum incindi, buna bağlı olarak karımla seks yapasım da yok” psikolojisine giren Haydar Bajramovic’in, Alije hanımı alıp Tiran’a 31 kilometre mesafede bir sayfiye şehri olan Dıraç‘a yerleşmesi, genç çiftin aralarında tekrar aşkı ve ihtirası bulabilmeleri için önemliydi. Üstelik Haydar’ın devlet yatılıda okuyan yetim yeğeni de Dıraç Enver Hoca Lisesi’nde eğitim ve öğrenimini sürdürmekteydi. Öksüz delikanlı yatılı yerine onlarda kalabilir, yengesinin kendisine analık etmesi çocuğun ruhsal gelişimi açısından faydalı olabilirdi.
Haydar’ın Parti’deki kontakları yine yardımına koşmuş, kendisine o günün en makbul ve stratejik mevkilerinden biri olan Posta, Telefon ve Telgraf İşleri müdürlüğü verilmişti. Haydar’ın böylesine önemli bir devlet görevini almışken bu görevi başkent Tiran’dan değil, 31 kilometre uzaktaki bir sahil şehri olan Dıraç’dan idare etmek istemesi bazı söylentileri beraberinde getirmişti. Kocasının Dıraç’tan İtalya’ya kalkan ro ro gemilerinde Sicilyalı tır şoförlerine ödüllü götünü sunmak için gözlerden uzak yaşamaya çalıştığı dedikodularını sineye çekmek zorunda kalacaktı Alije.
Bu dönemde kazara hamile kalan Alije’nin her iffetli ve müşfik anne adayı gibi gündelik ev işlerine kendisini vermesi beklenirken, aksine o, gebelikte salgılanan hormonların etkisiyle azgın bir kadın haline gelmiş, arzuları tatmin edilemeyince kocası tarafından ”yarrak delisi kaltak” olarak damgalanmıştı.
Yarrak… Yarrak… Bu siktiğimin yarrağını Dıraç’da da yiyemeyeceğiz!
diye dişlerini sinirle gıcırdatarak mırıldandı Alije çayını koyarken. Genç kadının bu sorunu pekala giderilebilirdi aslında. Ancak Arnavutluk erkek egemen bir ülkeydi ve Parti de erkeklerden oluşuyordu. Kadınların ihtiyaçları asla düşünülmezdi.
Türkiye’de internet teröristlerinin mağlup edildiği iç savaştan sonra her biri alınlarından öpülesi kahraman halk milislerinin eline geçen tonlarca dildo, ”Türk’ün bunlara ihtiyacı olamaz” diye ya imha edilmiş, ya da iktidarı elinde tutan Tutucu Turuncu Parti’nin depolarına yığılmıştı. Tutucu Turuncu Parti aslında geri kalan dildoları iyi ilişkileri olan komşu ülkelere hibe etmek istemişti. Ne var ki, Arnavutluk’a gönderilmek istenen bir konteynır yapay yarrak, Arnavutluk’taki Komünist Kırmızı Parti’nin kararıyla geri çevrilecekti. Parti’nin yayın organı Zëri i Popullit‘deki haber manşeti, daha dün gibi gözünün önüne geldi Alije’nin:
”Türk’ün kendisinin yemekten imtina ettiği yarrağı biz kendi bacımıza ve anamıza yedirmeyiz!”
Çayından bir yudum aldı Alije. Mutfak masasının demirbaşı, Haydar’ın annesinin evlilik hediyesi radyoyu açtı. Gazetenin kültür sayfası güne başlamak için iyi bir seçim diye düşündü. Parmaklarını dili ile ıslatarak sayfaları ayırmak istedi. Seksi şarkıcı Adrianna Adelina İsmaili ile ilgili haberin olduğu sayfadaki fotoğrafın üzerinde sümüksü bir tabaka vardı. Sikten soktan nasibini almış her kadının jetonu 5-10 saniyede düşerdi ama Alije’nin buna zamanı olmadı.
Telefon çaldı. Gazeteyi bıraktı genç kadın. Radyoyu kapadı. Sandalyesinden kalkmadan, oturduğu yerden telefona uzandı, ahizeyi kaldırdı. Her ahize kaldırılışında duyulan o mekanik sesin mesajı okuyup bitirmesini bekledi.
”Ahizeyi kaldırmakla, telefonunuzda yaptığınız bu görüşmenin kayıt altına alındığını kabul ediyorsunuz’‘
Her telefon görüşmesinden önce verilerin tutulmasına dair okunan bu bildirim, göreve geldikten sonra Haydar Bajramovic’in uygulamaya koyduğu bir buluştu. Vatandaşların devletin gizlilik politikasını bilmeye hakları vardı. Haydar Kudur Bajramovic’e götveren, ibne, iktidarsız diyebilirdiniz. Ancak asla halkını ve ülkesini sevmiyor diyemezdiniz.
Haydar Kudur Bajramovic, telefonda karısına akşama yemeğe gelemeyeceğini bildirdi. Açık havada verilecek bir kokteylde devlet erkanı ile beraber ülke meselelerini tartışacaklardı.
Alije içini çekti. Kocası yine birilerine götten verecekti. Artık üzülmüyordu bile. Sanki evde olsa kendisine dokunacak mıydı? ”Kahvaltıdan sonra mastürbasyon yaparım” diye aklından geçirdi. Gözü, masaya biraz önce bıraktığı gazeteye ilişti. Adrianna’nın fotoğrafı neden ıslaktı? Fotoğrafın üzerindeki ıslaklığın üzerine biraz önce memesini sağmakta kullandığı işaret ve baş parmaklarını bastı. Tam parmaklarına bulaşan sümüksü akışkanı burnuna götürüp koklayacakken mutfak kapısında beliren gölgeyle irkildi. Kocasının, yaşından daha da yapılı ve büyük gösteren yeğeni eşikte dikilmiş, sadece ince bir sabahlığına bürünmüş yengesinden gözlerini kaçırmaya çalışıyordu.
”Sen okula gitmeyecek miydin?”
Fenasi Kerimovic cevap vermedi. Onun yerine Alije’nin oturduğu sandalyeye doğru üç adım attı. Çocuk, omuzları düşük bir şekilde yerdeki karo taşlara bakıyordu. Alije’nin kafası ise bomboştu. Kalbi çarpıyor, yanakları alev alev yanıyordu. Sandalyeden kalkıp mutfağı terketmek, ya da saçma sapan bir soru ile ortamdaki elektriği yatıştırmak istiyor, ancak bunları düşünmeyi ve planlamayı bir türlü beceremiyordu. Ne yaparsa yapsın bir sikin dondan ilk çıktığı anda etrafına yaydığı kapalı yerde kalmış insan etinin kokusu, kafasının içini tamamen esir almıştı.
Fenasi Kerimovic, kadının sabahlığını usulca omzundan aşağıya itti. Alije, mutfaktaki karo taşların üzerine kayan ince kumaşı seyretti. Kafasını kaldırırsa göz göze geleceklerdi. Bunu yapamadı. Utangaç bir şekilde başını düşük tutmaya devam etti. Çocuğun pantolonuna yanağını dayadı, bir süre öyle kalakaldı. Kalbinin atışı yavaşlamamıştı. Yanağı ile pantolonun üzerine sekizler çizmeye başladı. Burnunu sürttü, dudaklarıyla fermuarın üzerinde gezindi. Metalin tadına baktı. Kumaşın üzerinden özlemini çektiği şişkinliği usul usul ısırdı. En sonunda pantolonu tutan kemeri çözdü. Etin kokusu harika geldi Alije’ye… Oturduğu sandalyenin altında sırılsıklam olduğunu hissetti genç kadın.
Çocuk, 15 yaşından beklenmeyecek bir kararlılık ve kuvvetle Alije’nin saçlarını eline doladı, şişkin karınlı vücudunu hoyratça çevirdi. Alije’nin kollarını arkaya büküp bileklerinin ikisini de tek eliyle kavrayacak kadar kocaman elleri vardı. Serbest kalan eliyle Alije’nin kafasını masaya bastırdı Fenasi. Alije’nin gözü mutfak dolabının kapağındaki cama yansıyan görüntülerine takıldı. Masanın sathı ile kafasına bastıran kocaman elin arasında kalan yüzünün baskıdan dolayı buruşmasını beğendi. Dilini çıkardı arsızca. Kafasına bastıran ele ait parmaklarından birini ağzının içine çekti. Emdi. Bırakmadı.
İki eli de dolu olan Fenasi Kerimovic arkadan bacaklarını Alije’nin bacakları arasına sokup yanlara doğru sert ve sabırsızca açarak kadının kalçalarını ayırmayı başardı. Alije, beceriksizce içine sokulmak istenen organı sabırla bekledi. Saliseler dakikalar gibi geldi. Ama hepsi içine girdi sonunda. Ahşap mutfak masasının muntazam olmayan ayakları her kasık darbesiyle yerinden oynuyor, masanın üzerindeki ıvır zıvırlar yerlere dökülüyordu. Alije, kasıklarına inen her bir darbede kaset haznesi açılıp açılıp kapanan evlilik hediyesine tutundu. Parmağı yanlışlıkla aç kapa tuşuna gelmiş olmalıydı.
Arnavutluk milli marşı, kaynananın hediye ettiği ucuz radyo kasetçaların zayıf hoparlörlerinden çatlayarak çıktı. Penceresi Adriyatik gören, sade ama şirin mutfağı doldurdu.