Bu sayfa nedir?

Öncelikle ya şimdi ya da bu sayfayı okumayı bitirdikten sonra, sağ üst köşedeki SUBSCRIBE yazan yere tıklayıp email adresini bırakmayı unutma. Güncellemelerimin otomatik olarak emailine gelmesi için yapacaksın bunu. Merak etme, sonra istersen çıkarsın yine listeden. Mail adresini başka kimseyle paylaşmayacağım.

Substack diye bir platform burası. Yazarak daha iyi düşündüğüme inandığım için haber, yorum, bağlantı, referans vermek, bunları not etmek ve notlarımı fikirlerime önem verenlerle paylaşmak amacıyla kullanıyorum burayı.

DePolitik ismi nereden geliyor?

Ters Açı Barış telâffuz etti bu ismi ilk defa diye hatırlıyorum.

Apolitik olmayın, depolitik olun

gibi bir şeyler diyordu. Siyasetten herkesin anladığı kadar anlarım, fazlasını değil. Bununla birlikte çoğu insandan farklı olarak siyasetten hoşlanmam. Bu durumda depolitik olmak iyi bir fikir gibi geldi.

Sosyal medya varken niye buraya yazıyorsun?

Sosyal medyada paylaşım yapmak suya yazı yazmaya benziyor. Hafızayı da zayıflatıyor. Hep aynı konular. Her gün linç. Küfür çok. Hater, troll ve espri yapmazsa ölecek insanlardan biraz bunaldık hepimiz galiba. Ben bunaldım.

Kendini sosyal medyada ifade edenlerin büyük bir kısmının düşünceleri en fazla 280 karaktere sığıyor. Bir konuda görüş bildiren bir insanı ciddiye alabilmeniz için o insanın o konu üzerine en az 800 kelimelik bir yazı yazabilmesi gerekir. Ben de kendimi üzerine konuştuğum konularda 800 kelimeye çıkarmaya çalışıyorum azar azar yazarak.

Seni niye takip etmeliyiz? Hangi konularda takip etmeliyiz?

Hayatımın yarısını Avrupa’nın en doğu ucundaki Türkiye’de, diğer yarısını ise Batı toplumunun en batısında yer alan İsveç’te geçirdim. İki dili de iyi konuşuyor, belli konularda gündeme az çok hakim olduğumu düşünüyorum. Bunların yanında özellikle Amerikan ve Avrupa medyasını da yakından takip etmeye çalışıyorum. Bir de övünmek gibi olmasın, bullshit dedektörüyümdür. Bir konuda pek bilgim olmasa da çoğu zaman karşımdakinin o konuda boş konuşup konuşmadığını anlayabilirim. Meselenin doğrusunu kavramam zaman alabilir. Ama yanlışını şimşek hızında kavrıyorum.

Ama asıl önemlisi, problemlere dışardan bakmak daha iyi bir açı veriyor size. Hoş, bunu ne zaman söylesem müthiş rahatsız olduğunuzu gözlemledim. Yaşayan bilir gibi arabesk bir bakış açısı var insanlarda. Zenciler hakkında sadece zenciler konuşsun, kadınlar hakkında sadece kadınlar yazsın gibi bir zırvanın moda olduğu devrin çocuklarıyız hepimiz maalesef. Tüm bunlara rağmen bana tahammül edebilirseniz, işte ben buradayım.

Hangi konularda beni takip etmen gerektiğini ben de bilmiyorum. Ama şahsen ilgilendiğim konular

  • Göç, göçmenlik, entegrasyon

  • Batı toplumlarına dair gündelik haber ve birinci elden minik, samimi gözlemler

  • Popülasyonlar arasındaki farklar

  • Kadın erkek arasındaki farklar

  • Eşleşme, çiftleşme stratejileri

  • Feminizm. Boş vakitlerimin bir kısmında feminist bir derginin redaksiyonunda gönüllü olarak çalıştığımı söylemiş miydim?

Irkçı mısın?

O ne biçim laf öyle?

Sana öyle derlerken gördüm. Altrayt falan…

Karşılarındakine bu ithamlarla gelenler dünyanın en boş insanlarıdır. Tartışmaları argümanlarla kazanamayacakları zaman seni seyircilerin önüne atmak için kullandıkları bir taktiktir. Çok gördüm bunlardan. Önüme çıkarlarsa hepsini de gömerim. Pek çoğu arkadan konuşmayı tercih ediyor o yüzden. Bir tartışmada karşısındakine altrayt diyen tartışmayı kaybeder. Bunu unutma.

Suriyeliler evlerine dönsün mü?

Evet, tabii. Ama bunu karşıma çıkacak Suriyelileri hedef alarak söyleme taraftarı değilim. Arkalarından söyleme taraftarı da değilim. Sonuçta onlar siyasetçilerin onlara açtıkları yoldan kendileri için en avantajlı şartları sağlamak için yürüyorlar. Göç politikalarından memnun değilsek bunun hesabını politikacılardan sormalıyız. Her bir insana diğer insanlardan bağımsız, eşşiz bir birey gibi davranmayı içselleştirmemiz gerekiyor. Ancak siyaset belirlenirken grup farklarını göz önüne almalıyız. Türkiye’ye 5 milyon Afgan ve Suriyelinin gelmesi ile 5 milyon Japon gelmesi arasında önemli farklar var. Japonya’dan aldığın göçle başka bir ülke olursun, Ortadoğu’dan aldığın göçle bambaşka bir ülke olursun.

Kendin de göçmenken Avrupa’da Ortadoğululara, Türkiye’de de Suriyelilere evinize dönün demen abes kaçmıyor mu sence de?

Bu argümanla gelen o kadar çok insan var ki… Irkçılığa karşı çıkacağım derken nasıl ırkçılık yaptıklarının farkında değiller. Demek ki insanların görüşleri sizlere göre saç, göz ve deri renkleri ile şekillenmeli?

Avrupa’da yaşayan bir Türk isek mutlaka saç ve deri rengi bize yakın olanlarla dayanışmalıyız. Ne pahasına olursa olsun? Bireyin hayat felsefesini, yaşam tarzını, siyasi görüşlerini ırkına, etnisitesine bağlayan kim acaba burada? Bu, ırkçılığın sözlükteki karşılığı.

23 senelik (göçmen kökenli) İsveçlilik tecrübem ile söyleyeyim; maalesef Batı ülkelerinde yaşayan pek çok göçmenin meselelere bakış şekli de budur.

Benim için durum gayet açık ve basit. İsveç için iyi olan benim için de iyidir. İsveç için iyi olan benim için kötüyse, veya benim için iyi olan İsveç için kötüyse, herhalde çok yanlış bir yerde yaşıyor olmalıyım. Ben de bunu diyorum hep. Göçmenlerin ezici çoğunluğu çok yanlış yerlerde yaşıyorlar.

Kökenin nedir? Alevi, Sünni, Kafkasya, Balkan, Laz, Anadolu Çomarı?

Amerika’dayken yazılarını takip ettiğim bir genetikçinin (Razib Khan) kendisinin de dahil olduğu bir projeye tükürüğünü göndermesini söyledim kardeşime. Gelen sonuçlar:

  • Caucasus 37%

  • Levantine 9%

  • Arabian 3%

  • Northwest Africa 2%

  • Central Asia 24%

  • Northeast Asian 2%

  • Siberia 2%

  • North Mediterranean 8%

  • Ashkenazi 7%

  • Western European 6%

Liberal misin muhafazakar mı? Bu konuda çok karışıklık var

Her şeyden önce yaşam tarzım liberal. Değerlerim liberal. Türkiye’den bakarsak böyle. Anglo-Amerikan dünyasından bakarsak kendimi ekonomik olarak muhafazakâr (serbest piyasacı) sosyal olarak ise liberteryen olarak değerlendirebilirim.

Kafa karışıklığı şuradan kaynaklanıyor. Kendimi şuyum buyum diye ortaya koymaktan çekinirim aslında. Çünkü insanlara ne benim ne olduğumdan? Sanılanın aksine, narsist biri değilim. Ben şuyum buyum diyeceğim, bir de dünyayı o yöne doğru itelemeye çalışacağım? Yok… Zaten her bir kategorinin tüm özelliklerini taşımıyor, fikirlerini paylaşmıyorum. Birisine liberalim dediğin zaman o kişinin senden önce tanıdığı liberallere denk oluyorsun. Tanıdığını sandığın o kişi ben değilim.

Meseleler hakkında bir fikrim olabilmesi için öncelikle problemi kavramam gerektiğine inanırım. Kendinizi dünyanın merkezine koyarak bunu yapmanız zor. Dünyaya bakıyorum o yüzden. Anladığım, dünya muhafazakâr bir şekilde işliyor.

Bu şu demek:

Ben, sen ve insan toplulukları olarak pek çok şeyi deniyoruz. Bazı denediğimiz şeyler işe yarıyor. Bazıları yaramıyor, zarar veriyor. İşe yarayanları elimizde tutup geliştirmeye bakıyoruz. Yaramayanlarla da fazlaca vakit kaybetmiyoruz. Benim muhafazakârlıktan anladığım budur.

Din?

Ateistim. Ama dinin hala önemli bir fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. İnsanlar da zaten bir dine sahip olmaya programlı anladığım kadarıyla. Bu din İbrani bir din olabilir, feminizm, veganizm, çevrecilik, sufilik, sosyal liberallik, komünizm, globalizm, refugees welcome olabilir. Modern dinleri ve dindarlarını gördükçe eski dinlere bakışım yumuşadı. Özellikle son üç dört senede.

Milliyetçilik?

Ulusçuluk diyelim… Kendim global bir insanım. Dünyanın beğendiğim bir köşesine gider ve kurulur, orayı benimseyebilirim. Globalist değilim ama. Ulus kavramının hâlâ geçerli ve önemli olduğunu görüyorum. Ulus bilinci olmadan şeker gibi dağılır gidersin, diye görüyorum ben şahsen. Teoride anarşizm tabii. İsviçre güzel. İsviçre gibi olalım dersen de; İsviçre gibi olmak için İsviçrelilere ihtiyacın var derim.

Atatürk?

Mustafa Kemal diyelim. Bundan önceki iki soruda olduğu gibi. Kemalist, Atatürkçü falan değilim. Bununla birlikte Mustafa Kemal’in önemli bir figür olduğunu, önemli işler başardığını sanırım aklı başında olan herkes gibi ben de söylerim. Etrafta Atatürkçüyüm diye dolaşanlara hiç itibar etmem ama. Atatürk’le alakası yok bunun. Senin 2019 yılında Mustafa Kemal’in üzerine bir şeyler koyman lazım. Bu devirde hâlâ Atatürkçüyüm diye gezen, boş adamdır. Sev, say, hatırasını yâd et. Bunlar ayrı.

Ve Trump?

Kimse dünyanın öbür ucundaki bir ülkenin başkanının yaptığını, yapmadığını, söylediğini ve söylemediğini takip etmek zorunda değil. Ancak ana akım ve sosyal medyada ortada toplaşan o gri ve ahmak kütlenin insana verdiği sıcaklık ve güvene dahil olmak için düzenli aralıklarla ortaya çıkıp bu medyalarda suni zakâdan çıkmışcasına tekdüze ve tek taraflı haberleri robot gibi tekrarlayanlar var ya? İrite ediciler.

Bir hayli insan, medyanın gazıyla Trump’a verip veriştirirken gözümden düştü. Biraz da bu hayal kırıklığının verdiği agresiflik oluyor galiba bende; Trump üzerine bullshit görünce dayanamıyorum. Bu, Trump’ın politikalarını beğenmekten çok insanlara karşı duyduğum hayal kırıklığı aslında. 8 sene göz açıp kapayıncaya kadar geçecek, insanlar bunu anlayamayacak. Non Playable Character diye bir şey gerçekten de gerçek hayatta var.

Trump meselesi güzel bir test sizler için de. Trump deyince çıldıran insanları dikkate almayın. Zaten birçoğu sadece çıldırıyormuş gibi yapıyor.

Şimdilik bitti. Bu sayfa ara ara güncellenebilir. Bu arada bültene üye olmayı unutmadın değil mi? BURADAN yapıyorsun o işlemi. Daha önce üye olduysan buradaki tüm yazıların arşivine şuraya tıklayarak ulaşabilirsin.

Subscribe to DePolitik

Yerli ve yabancı basında çıkan ve hatta çıkmayan seçme haberleri yine seçme analizlerle düzenli olarak email kutuna gönderiyorum. Keçiboynuzu çiğnemene gerek kalmıyor. Balını ağzına yerleştiriyor, rahat sindir diye de çenene ve karnına masaj yapıyorum.